2 Aralık 2016 Cuma

Felsefe, Kuantum ve MHP

AKP ile anayasa görüşmelerine oturan MHP'den önceki gün sabah saatlerinde konuya dair önemli bir açıklama geldi:

Kuantum mekaniğinde yeterince donanımlı değilseniz önce sözü MHP Afyonkarahisar milletvekili Mehmet''Schrödinger''Parsak'a bırakıyoruz:
MHP’nin AKP ile anayasa çalışmalarını yürüten ismi Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak, devam eden anayasa görüşmeleriyle ilgili olarak, "Masaya 'ya bu doğru, ya değil' diyen Aristo mantığı ile değil, 'O da doğrudur, bu da doğru, ikisi de doğru ama hangisi doğru’ diyen Kuantum mantığı ile oturduk" dedi.
Bu kapsamlı interdisipliner çalışmaya vesile olduğu için müstakbel anayasamıza şimdiden teşekkürler. Binlerce yıldır Sokrates, Plato ve Aristo'nun ''ya bu doğru, ya değil'' mantığıyla masaya oturan siyasetçilerin neden bir sonuç alamadığı oldukça açık. ''O da doğrudur, bu da doğrudur, ikisi de doğru ama hangisi doğru?'' kuantum diyalektiği ile siyaset meydanlarından hızla tüm dünyaya yayılacak bir barış dalgası (ya da parçacığı) bizi bekliyor.

Meraklısına not: Kuantum mekaniği, nanometre ölçeğindeki parçacıkların davranışlarını açıklayan bir sistemdir, zira çok ufak ölçeklerde parçacıkların nasıl davrandığını anlatan klasik Newton mekaniği ve ışığın nasıl davrandığını açıklayan elektromanyetizma teorisi yetersiz kalır. Atom altı parçacıklar, hem parçacık hem de elektromanyetik dalga özellikleri gösterirler. MHP milletvekili Mehmet Parsak'ın herhangi bir zaman diliminde nerede olduğunu kesin olarak gözlemleyebiliyorken, bir elektronun nerede olduğu sorusuna kesinlikle cevap veremez, ancak nerede olabileceği ihtimalini ölçebiliriz. Deneysel bir ölçüm yapıldığında ise (gözlem), bir elektronun nerede olduğu, belirli bir koordinata sabitlenir. Buraya kadar okuduysanız ve durumu tam anlamadıysanız, endişelenmeyin. Sağlıklı beyniniz parçacıkların nasıl davrandığını atom altı seviyesinde değil, bizim ölçeğimizde açıklıyor ve tahayyül edebiliyor demektir. Schrödinger deneyi, gözlem ve elektron davranışını açıklamaya çalışan bir düşünce deneyidir. Ölme ihtimali olan ve kutuya kapatılan bir kedinin, kutu açılıp gözlem yapılana kadar hem ölü, hem yaşıyor olduğunu, iki durumdan birine sabitlenmediğini önerir. Bu deney gerçek hayatta yapılamaz çünkü atom seviyesindeki sistemler için geçerli olan kuantum fiziği kuralları, bizim ölçeğimizde geçerli değildir. Bu nedenle tıpkı Schrödinger'in kedisi gibi, anayasamız da aynı anda hem doğru, hem yanlış olamaz. Olsa dahi, gözlem yapıldığında bir duruma indrigenmek zorundadır. Bu gözlemi Afyonkarahisar laboratuvarlarında Mehmet Parsak yapmışsa, bir sonuca varması ve bunu derhal ''ya bu doğru, ya değil!'' diye de özetlenebilecek olan Aristo mantığı ile halka açıklaması gerekir.
Kuantum mekaniği konusunda daha fazla bilgi için Bilim Kazanı cep yayınını buradan dinleyebilirsiniz.






12 Mart 2016 Cumartesi

Sünnet Derisi, Şafak Sezer ve Kellik

Cinsel organdan kafaya yapılan doku transferiyle büyük bir aydınlanma yaşanan Yeditepe Üniversitesi'nde Şafak Sezer'in de katılımıyla gerçekleşen basın bülteni, Sabah ve T24 başta olmak üzere büyük gazetelerde yer buldu. 

Sabah'ın haberi:

T24'ün haberi:

Bakalım Kelopecia adıyla çıkacak olan bu kellik ilacı nasıl bulunmuş:


''Yeditepe Üniversitesi Genetik ve Biyomühendislik Bölümü Başkanı Prof. Fikrettin Şahin, sünnet derisinin kök hücrelerinden geliştirdikleri kremle kelliğe kesin çözüm getireceklerini öne sürdü.
3 yıllık çalışma sonucu elde ettikleri kremi ilk olarak hayvanlar üzerinde denediklerini ve iyi sonuçlar aldıklarını söyleyen Prof. Şahin, "Tıraş edilen farelerin sırtına formülü sürdük.12'inci günde hayvanların sırtının kılla kaplandığını gördük. Üstelik siyah farelerin yeni kılların çok daha koyu olduğunu gördük" dedi. (Tıraş edilen farenin sırtının 12 gün içinde kılla kaplanması, formülle veya formülsüz gerçekleşen bir durum. Kellik çalışmaları, FOXN1 mutasyonlu nude ve doğuştan kılsız farelerde yapılmalı.) Sünnet derilerinin kök hücresinin, bütün hücre tiplerine dönüşebilme yeteneğine sahip olduğununu tespit ettiklerini söyleyen Şahin," Gördük ki bu hücreler çok özel. Besi ortamlarında farklı moleküller üretiyorlar. [...]" diye konuştu. (Bütün hücre tiplerine dönüşebilme yeteneği, zaten kök hücrenin tanımında vardır. Bunu siz bulmadınız :( )
...
Bedrettin Dalan, ilaca yarı Türkçe yarı latince "Kelopesia" adını vermeyi düşündüklerini söyledi. (İyi bir ilaç isminin birçok kriteri olmasına rağmen, hedef aldığı sağlık sorununu tedavi ediyormuş gibi duyulması iyi olabilirdi. Türkçe'den 'kel' ve latinceden alopecia yani 'kellik' kelimelerini alarak oluşturulan bir isme sahip bu ilaçtan sadece ve sadece kellik bekleyebileceğinizi garanti edebiliriz.)  "Yeğenim" olarak tanıttığı Şafak Sezer'i yanına çağıran ve kendisinin de ilacın gönüllü deneklerden biri olduğunu söyleyen Dalan, Sezer'in saçlarını göstererek "Burada hiç saç yoktu" diye konuştu. (Lol ¯\_(ツ)_/¯)''
Kısa bir literatür taramasından sonra, Yeditepe Üniversitesi'nden çıkan araştırmaların kayda değer bir kellik ilacına işaret etmediğini gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Klinik deneylerin sadece Şafak Sezer'le sınırlı olmasından emin olsak da şüphelensek de, 1 ay sonra piyasaya sürülmesi planlanan ilacı merakla bekliyoruz.
Dini ve kültürel gelenekler, imkan verilince başaran Türk'ler, milli komiğimiz Şafak Sezer...Bir bilim haberinde daha ne arıyorsunuz? 

Şimdi herkes sünnet derisini başına koyup düşünsün: Nerede hata yaptık?


Haberi getiren Serdar Başeğmez'e teşekkürler.






28 Ocak 2016 Perşembe

Bu soruyu çözene 50 bin lira ödül var

Yurdun dört köşesindeki matematik öğretmenlerinin zaman zaman coşayazarak çözülemeyen sorulara ödül biçmeleri medyamız ve Bilim Bilmiyim için yeni bir şey değil. Bu defa akıllara durgunluk verecek matematik sorusu ile bizlere seslenen isim, Diyarbakır'dan Nazım öğretmen.
Matematik öğretmeni olan Nazım Yokuş, 17 yıldır üzerinde çalıştığı, ama önce cevabını bulup sonra soruyu ürettiği, ve çözebilene arabasını satarak 50 bin lira ödül vaad ettiği problemi açıklıyor:

1 sayısından küçük, en büyük reel sayı kaçtır?




Gördüğünüz gibi klavye başında hummalı bir çalışma söz konusu.
Önce reel sayılardan bahsedelim.
Reel sayıların klasik tanımı, sayı doğrusu üzerindeki herhangi bir nokta. Oldukça yetersiz ve ezber olan bu tanım yerine örnek vermemiz gerekirse:
1, 2, 3, 4...
1/3, 7/9, 15/6....
0.746767262764 
3.141592
-1.11111111111
√7
ve benzeri.

''E başka sayı kalmadı? Hangi sayı reel değil?'' derseniz, sanal sayıları örnek verebiliriz: √-1 gibi.

Nazım bey, 1'den küçük en büyük reel sayıyı soruyor. Yani 0.9999 hatta 0.99999999 hatta 0.99999999. Klavyesinde en çok 9'a basabilenin kazandığı bu tatlı yarışa habere yorum getiren vatandaşlar da araba ödülü için dahil olmuş:

Saf matematiksel olan ve fiziki karşılığı olmayan sonsuzluk kavramını özümsemeye çalışmak bugün sadece Nazım Yokuş'u değil, Antik Yunan'dan beri tüm insanlığı yoran bir problem. Yani Nazım Öğretmen'in iddia ettiği gibi matematikte bir açık, akıllara yeni gelen unutulmuş bir sökük değil:
''Matematikte bir açık aradığını kaydeden Yokuş, kimsenin bulamayacağı bir sorunun kendine dert olduğunu ifade etti. Yokuş, şunları söyledi:"Acaba kimsenin bulamayacağı, kimsenin bilemeyeceği matematikte bir açık var mıdır diye dert edinirken, uğraşırken böyle bir soru aklıma geldi.''
Bilim Bilmiyim duruma el atsın. Eğer reel sayılarla uğraşıyorsak,1'den ufak 'en büyük' sayıyı işaret edebilmek için bu sonsuz elemanlı kümeden bir seçim yapmamız gerekiyor. Diyelim ki 'x' sayısını, bu iş için uygun gördük. O halde,

x < 1

Fakat x bir reel sayı ise, 1+x de bir reel sayidir. Ve (1+x)/2 de, x < 1 olduğu için 1'de küçük olacaktır. Bu durumda, 

(1+x)/2 < 1 

ve de,

x < (1+x)/2

Burada bir çelişki elde ediyoruz. Bize '1den küçük en büyük reel sayı' özelliğini veren herhangi bir x sayısı için, mutlaka bir (x+1) / 2 sayısı olur ve bu durumda x artık bu özelliği sağlamaz. Bu sırada haberde neden Nazım Öğretmenin sorunun bir cevabı olması gerektiğine dair ısrarına dönelim:

''Niye cevabının olması gerektir, mantık gereği 1 sayısından küçük reel sayı olarak düşünürseniz sonsuz tane var. Küçük olan bir sürü var. Bunlardan bir tanesi muhakkak büyük olmalı. Bu süreç içerisinde ben bu soruyu Houston Üniversitesi'ne gönderdim mail aracılığı ile buradaki Zirve Üniversitesi'ne gönderdim mail aracılığı ile sızıntı dergisine gönderdim. Üniversite olarak 3 üniversiteye yayın kuruluşuna sordum kişi olarak da 600'e yakın bir kişiye sordum. Biz bu sorunun cevabını biliyoruz. Bunun matematiksel olarak ifade edilmesini istiyoruz ispat açısından.''
 Matematikçiler asırlarca yormuş, son derece teknik bir sayı kümesi olan reel sayılar, yine filozofları ve matematikçileri asırlarca yormuş sonsuzluk kavramı ile birleştiğinde, sadece Nazım öğretmenin değil hepimizin kafasını karıştıran bir sorun çıkıyor ortaya. Fakat bu sorunun cevabının, 'merak edilen' birşey olamayacağını, haberi hazırlayan ekipten birilerinin farkedip, metni buna göre yazması ve Gözde öğretmeni uyarması gerekirdi:
''Nazım Yokuş'a sorusunun uluslararası alanda duyulması için destek veren aynı okulda görevli İngilizce öğretmeni Gözde Saral da, "Nazım hoca okulumuzun çok değerli matematik öğretmenidir. Bir gün geldi ve böyle bir projesi olduğundan bahsetti. Ben çok etkilendim. Aynı zamanda bu soruyu uluslararası şekilde herkese sunup cevap arayacağından bahsetti. Bu yüzden projesini İngilizce'ye çevirme ihtiyacı vardı. Bu anlamda benden yardım istedi. Projeyi ilk okuduğumda ben de çok etkilendim. Ve yardım etmek istediğimi kendisine belirttim ve bunun ardından çevirmeye başladım. Açıkçası sorunun cevabını ben de merak ediyorum ve bilmiyorum" diye konuştu.''
 Uzatmayalım. Sonsuzluk ve reel sayılar konusundaki kafa karışıklığı ve merak anlamında Nazım Yokuş'u kalpten anlıyor, üzerine gittiği sorunun cevabının bir eşitsizlik doğurduğunun matematikte birçok kez gösterildiğini hatırlatıyoruz.


Not: Haberi getiren Erman Korkut'a, yazıyı hazırlarken danıştığım Yusuf Gören'e ise Peano'dan Cantor'a leziz matematik sohbet ve tartışmaları için teşekkürler!