25 Kasım 2013 Pazartesi

Cami Temelinden Dinozor Çıktı

''Köylerinde yapımına başlanan caminin temelinin kazılması sırasında fosile rastlandığına değinen Koçak “70-80 yaşındaki insanlara gösterdik ama onlarda hangi hayvana ait olduğunu bilemediler. Bizde bu fosili şimdilik derneğimizde sergiliyoruz. Fosili görmek için her gün çok sayıda vatandaş geliyor” dedi.''
Radikal gazetesi, yaklaşık son 1 senedir bilim sayfasını -yani blogumuzun en verimli ekmek kapılarından birini- kapatmıştı. Bu kapı, geçen hafta Radikal'in paleontoloji camiasına bomba gibi düşen haberiyle adeta kırılarak açıldı. Eski alışkanlıklar bir gazetenin yakasını kolay kolay bırakmaz:


Ankara'nın Çubuk ilçesinde bir cami inşaatının temelinde bulunan hayvan iskeleti, tahminen sadece sahip olduğu iki görünür vasıf yüzünden, yani iskelet olduğu için ve bir hayvana ait olduğu için cami imamı ve Radikal gazetesi otoritelerince dinozor fosili olarak sınıflandırılıyor. Bu sınıflandırmada kriterlerin ne olduğunu merak ediyorsanız, sayfanın başındaki alıntıda yazıldığı gibi, 70-80 yaşındaki yaşlılara sorulması ve bir cevap alınamaması.

Bu dinozor fosilini bilimsel olarak çekici yapan tek şey, 65 milyon yıldır cehennemin dibinde olup, yeryüzüne Ankara'nın Çubuk ilçesinde çıkmaya karar vermesi.

Bilim konusunda Radikal'den daha fazla donanımlı olanlar (uçuk bir seviye değil), ülkemiz coğrafyasında bulunan bir fosilin kemik doku dahil çok fazla organik madde içeremeyeceğini, 65 milyon yıllık hayvan iskeletinin allı pullu yek pare olarak yerin 10 metre altında durmayacağını tahmin edebilirler. Yine de bu yazıyı kısa kesiyoruz, RADİKAL'İ ÖZLEMİŞİZ. Üzerine gitmeyelim.

Haberi getiren Bilgin Ersözlü ve Semir Beyaz'a teşekkürler!




11 Kasım 2013 Pazartesi

Bilim Namusu KANITLADI !!!

Hürriyet Planet, 23 Mayıs 2013 tarihli bu haberle, algının kapılarının mühürlenmiş olduğu apayrı bir planetten dünyamıza sesleniyor:
Çocuklar, annenin ilk sevgilisi [dahil] olmak üzere önceden ilişki yaşadığı erkeklere benzeyebilir.
 ...ilk cinsel birleşmenin insan DNA’sında ömür boyu genetik iz bıraktığını iddia eden kuantum genetiği doktoru Pyotor Garyaev, Hürriyet’e konuştu. 



KUANTUM GENETİĞİ menşeli açıklamalarını Hürriyet'e birer birer aktaran Pyotor Garyaev'e güvenmemiz için hiçbir sebep yok, çünkü kuantum genetiği diye bir alan yok. Üstelik haberin alt metni 'çocuk yapacağınız kadın daha önce başkalarıyla beraber olduysa, kimin çocuğunu dünyaya getireceği belli olmaz...' olduğu için, FEMEN Türkiye'nin bu haberi görmesi halinde yurt genelinde açılan memelerin sağanak yağış halini alması kaçınılmaz. Öte yandan, ülkemizdeki ahlak ve namus tartışmalarına kuantum mekaniği ve genetik bilimini hala dahil etmemiş olmamız şaşkınlık vericiydi ve vakti gelmişti.

Hürriyet Planet'in, yine planetimizin derinliklerinde bulup konuştuğu Rus Profesör Doktor Pyotor Garyaev, bu kavrama 'Telegoni' ismini vermiş. Çocukların anne ve babalarına benzemediği durumları, bu 'ilk erkek' teorisiyle açıklıyor. Ne var ki, bu teori orjinal bir teori değil. Modern genetik bilimi doğmadan önce telegoni, bugün çekiniklik dediğimiz kalıtımsal durumları açıklamak için kullanılıyordu.

Kahverengi gözlü anne ve babanın mavi gözlü bir çocuk sahibi olması, annenin 90'lı yıllarını Ercan Saatçi ile geçirdiği anlamına gelmez (geçirdiyse de sağlık olsun), fakat anne ve babanın mavi gözlülük için taşıyıcı olduğunu gösterir. Telegoni, Aristo'dan beri bu durumu Ercan Saatçi'ye atfediyor. Halbuki, 19. yy sonrasında kalıtımsal mekanizmaların çözülmesiyle telegoni teorisi çoktan çökertildi. ''Aristo'dan iyi mi bileceksin?!'' diyenler için, Aristo'nun embriyoloji bilimine kattığı çok önemli buluşlarının yanısıra, embryonik gelişim ile ilgili çok yanlış  teoriler ortaya koyduğunu da ekleyelim (Örneğin, embryonik oluşumun sperm ve adet kanı birleşimiyle başladığını iddia etmesi, veya, duygu ve düşüncelerin kalp ile yönetildiğini, beynin sadece bir ısı kontrol merkezi olduğunu savunması).

Yanlış çıkan teoriler, elbette Aristo'yu daha kötü bir bilim insanı yapmaz. Sadece, bu bilgilere ulaşmak için gereken teknolojiye ve bilgi birikimine ancak son 300 yılda sahip olduğumuzu gösterir. Fakat Aristo'nun yanlış teorilerine 2013 yılında çöreklenmek ve yeni birşey gibi sunmak, ne Pyotor Garyaev'e, ne de Hürriyet'e yakıştı. Pardon, Garyaev'i tanımıyoruz, ama Hürriyet'e yakıştı.

Haberi okumaya devam edelim ve asrın buluşunun hikayesini Pyotor Garyaev'den dinleyelim:

“1985 yılında Moskova Genetik Enstitüsü’nde bir DNA numunesi üzerinde deney yapıyorduk. Sovyetler zamanında çok pahalı cihazın potasına numuneyi koymuş, lazer tarayıcıyla kodları kayda alıyorduk. Okuma işlemi tamamlandığında potadan numuneyi çıkardığımızda lazer tarayıcısının hâlâ sanki orada DNA örneği bulunmaya devam ediyormuş gibi sinyaller verdiğini gördük. Durumu nasıl düzeltiriz düşüncesiyle cihazın potasını sıvı azotla temizledik. Cihazı tekrar çalıştırdığımızda, her şey yoluna girmişti. Ancak birkaç saat geçtikten sonra okuyucu lazer tekrar aynı DNA varlığını göstermeye başladı. Durum bu şekil 40 gün devam etti. Yani 40 gün boyunca potada olmayan DNA hayaletini (fantom) görüntüsünü izlemeye devam etmiş olduk.”
DNA’DA BİYOMANYETİK ETKİ
Bir rastlantı soncu tespit edilen bu olayın o güne kadar bildiklerini alt üst ettiğini söyleyen Garyaev, “İşte bu olaydan sonra çalışmalarımın yönünü değiştirdim. DNA zincirinin sadece klasik anlamda madde değil, aynı zamanda biyomanyetik dalga saçma özelliği bulunduğunu anlamış oldum. Bu da zaten birçok yönüyle esrarengiz kalan kuantum fiziğinin araştırma konuları arasına giriyor” diye konuştu.

Bir defa bir DNA zincirinin kuantum etkilere maruz kalması için oldukça büyük olduğunu dahi hesaba katmasak, DNA'nın hem madde hem biyomanyetik dalga olarak hareket ettiğini ispatlamak için bu fantom anektodundan çok daha fazla kanıta ihtiyacınız var. Devam edelim:

DNA zincirinin sadece fiziki madde yapısı değil, yaydığı biyolojik dalgalarda gizli genetik koddan kaynaklandığını bir daha anımsatan Dr. Garyaev, “Kadın bedeninde bildiğiniz gibi tüm hayatı boyunca kullanılacak yumurtalar doğuştan vardır. Sayıları 500-600 olan bu yumurta hücreler ilk cinsel ilişkide fiziki olarak çocuk dünyaya getirmese bile o ilk kişinin DNA siluetini (Hologram) şeklini belleğine yerleştirmiş oluyor” açıklamasını yaptı. 
Baştan aşağı SAÇMA-SAPAN bir açıklama. Bu arada, belki de bütün beyanatın en masum hatası olarak, kadın bedeninde 500-600 değil, ergenliğe girdiğinde yaklaşık 400 000 yumurta var. 500-600 gibi bir sayı ile, ergenlikten menopoza kadar olgunluğa erişen, yani adet döneminde atılan veya döllenen, yumurtaların yaklaşık sayısı kastediliyor olmalı.

Ortada bilimsel bir bulgu ne kelime, bilimsel bir metod bile yokken, Pyotor Garyaev'in genetikte çığır açtığını iddia etmesi bizi ürküttü, Türkiye'nin reklam gücü en kuvvetli gazetesinin de bunu yemesi utandırdı. Garyaev'in onlarca youtube videosu, ve bunları şaibeli işlerine referans olarak gösteren birçok kişinin şarlatanlık girişimleri var. Bunlardan bir tanesi, daha önce Bilim-Bilmiyim'de yazdığımız, Sanem Altan'ı da çok güzel uyutan, aile matriksi hikayesi. 

Bir diğeri ve daha korkuncu, ahlakçılığını bilimsel temellere dayandırdığını düşünen, ve bu uğurda Garyaev'i ve Hürriyet Planet'i kaynak olarak gösterenler. İnternette rastladığımız ve Kuran meali olduğunu iddia eden bir blog:


Kaynağın güvenilirliğini, iddiaların da doğruluğunu araştırmadan yaptığınız saçmasapan bir haber, elbette kendi iddiasını destekleyen herşeye inanma eğilimi gösterenler tarafından tepe tepe kullanılacak. Blogumuzun 'olacak o kadar' butonuna basıyor ve didaktik bir şekilde soruyoruz, beğendiniz mi yaptığınızı?

Haberi getiren Alpay Küçük'e teşekkürler.