21 Ekim 2015 Çarşamba

2. Geleneksel Sabah Gazetesi Gotik Festivali

Neredeyse 1 sene önce, Sabah gazetesinin dünyamızın 3 gün boyunca karanlığa gömüleceğini duyurduğunu, bu asılsız haberin Huzler.com isimli bir siteden kopyalandığını bu blogda işlemiştik. Huzlers.com, ebola salgınında hayatını kaybedenlerin ölüler aleminden geri dönebildiğini de iddia eden, giriş sayfasında haberlerinin asılsız olduğunu peşinen söyleyen bir eğlenceli yalan haber sitesi. Benzer bir uyarının Sabah gazetesinin giriş sayfasına da yazılması gerektiğini düşünenler lütfen bir change.org kampanyası başlatsın.
Zira, 'Görmek istediğin değişimin kendisi ol' vecizesini özümseyen Sabah, yine dünyamızın karanlığa gömüleceğini dış haberler servisi aracılığıyla coşkuyla duyurmuş. Bu sefer daha uzun. Daha karanlık. Neden karanlığa kucak açmayalım? Bu bir festival, ve katılmak istiyoruz!


Geçen sefer işlediğimiz yalan haber gibi bu sefer de haber Beyaz Saray'a konuyla ilgili yazıldığı iddia edilen 1000 sayfalık bir rapor, düzenlenen basın toplantısındaki vakur ifadeler ve NASA başkanı olmaya uygun görülmüş kel bir beyefendi ile açılıyor. Karanlığın sebebi, Venüz ve Jüpiter'in neden olduğu bir dizi astronomik olay olarak belirtiliyor.
İşte o bir dizi olay:
''Venüs, Jüpiter'in güney batısına geçecek ve bu sayede Jüpiter'den 10 kat daha parlak olacak. Venüs'ün yaydığı ışık, Jüpiter'deki gazların ısınmasına ve reaksiyona girmesine neden olacak. Gaz reaksiyonları tahmin edilemeyecek kadar çok hidrojenin uzaya salınmasına sebebiyet verecek. Hidrojen gazı ise Türkiye saatiyle 09.50'de Güneş'e temas edecek. Güneş ile temasa giren büyük miktardaki hidrojen gazı Güneş'te büyük bir patlamanın meydana gelmesine yol açacak. Patlama nedeniyle Güneş'in yüzeyinin sıcaklığı bir anda 9 bin santigrat'a çıkacak. Güneş, sıcaklığı çekirdeğine doğru emerek patlamayı durduracak. Sıcaklıktaki ani artışla Güneş mavimsi bir renge dönecek. ''
Birkaç çeviri hatası olmasına rağmen hikaye yalan haber sitesi Newswatch33'ten birebir alınmış. Newswatch33, aynı haberi kendisinden önce kapatılan Newswatch28'den almıştı. Bu coşkulu şölen için sıra Sabah'ta. 

NOT:  Haberi getiren Serdar Başeğmez, Serkan Güler ve Hakan İyice'ye teşekkürler.









26 Eylül 2015 Cumartesi

Uçak Sesi Göbek Yapıyor


İsveç'te yapılan araştırma, hepimiz için -fakat en çok Kanal 7 için- ibrelik bir mesaj içeriyor:
İki veri arasındaki ilinti, sebep-sonuç ilişkisine bağlı olmak zorunda değildir.

İsveç'te yapılan araştırma uçak sesine maruz kalan insanlar ve göbek çevresi ölçümlerinde doğrusal bir oran tespit ediyor: Daha çok uçak sesi, daha geniş göbek çevresi. Ne var ki, araştırmayı yapan bilimciler, kendi makalelerinde, bu ilintinin muhtemelen sebep-sonuç ilişkisine bağlı olmadığının altını çiziyor. Uçak sesinin yoğun olduğu mahallelerdeki sosyo-ekonomik durum ve hayat tarzı, bu gözlemin asıl sebebini bulanıklaştırıyor olabilir.

Unutmayalım ki, yüzme havuzuna düşerek boğulan insan sayısı ile Nicolas Cage'in oynadığı film sayısında da benzer bir paralellik söz konusu:


Sebep-sonuç ilişkisi deneysel ve gözlemsel olarak ortaya konmadan, iki veri arasındaki korelasyon (ilinti) herhangi bir sonuca varmak için yeterli değildir.

 Not: Haberi ulaştıran Semih Kaya'ya teşekkürler!



24 Haziran 2015 Çarşamba

Yeni Akit'i Bitiren Fosil :(

Yeni Akit gazetesi, 25 Haziran 2015 tarihli haberinde evrimi bitiren fosilin bulunduğunu muştuluyor:
Fosilin evrim'i bitirdiği (herhalde evrim teorisini çürüttüğü demek isteniyor) manşetlerden verilmiş. Haberin geri kalanını inceleyelim:
''Kanada'nın Kuzey Kutbu'ndaki Ellesmere Adası'nda bulunan 375 milyon yıllık balık fosili, Kanada Tabiat Müzesi'nde sergilenmeye başlandı.''
Bahsedilen fosil, Tiktaalik roseae. 375 milyon yıllık olduğu, Kanada'nın Ellesmere adasında, Devonian dönem kaya tabakalarında bulunduğu doğru. Fakat yeni bulunmadı, fosil bulunduktan sonra ilk makale bundan 10 sene önce basılmıştı. Devam edelim:
''Dünyanın geçmişine ışık tutan milyonlarca fosil arasında önemli yeri olduğu belirtilen balık fosilinde, hiçbir değişiklik gözlemlenmedi.''
Taşlaşmış fosilde nasıl bir değişiklik gözlemlenmesi gerekiyordu?
''375 milyon yıldır hiç değişmeden günümüze kadar gelen fosil, canlıların birbirinden evrimleşerek türediğini iddia eden Evrim teorisine bir darbe daha indirdi.'' 
Tekrar soruyoruz, 375 milyon yıldır bir kayanın içinde yekpare bekleyen fosilde, nasıl bir değişim ve evrimleşme bekleniyordu?

                                            Resim: Tiktaalik roseae 

Haberi okuyunca üzüldük. Yeni Akit hiç girmemesi gereken bir topa girmiş. Evrim teorisi toprak altındaki fosillerin değişim geçirdiğini iddia etmez, bu olayın da bu kadar yanlış anlaşıldığına da çok sık rastlamayız. 
Evrim teorisi, canlıların nesilden nesile mutasyonlarla değişerek çeşitlendiğini, böylece bulundukları yaşam alanlarına adapte olduklarını savunur, canlıların çeşitliliğini ve çevreye uyum başarılarını bu şekilde açıklar. Bu değişimin izlerini, farkli dönemlere ait fosillerde gözlemlenen şekilsel değişikliklerde de bulabiliriz. Tek bir fosilin toprak altında şekilsel değişime uğradığı fantezisi, evrim teorisi külliyatında bir defa dahi zikredilmemiştir. 
Yeni Akit, sana bir  tavsiyem, yazık o, git gazetene sahip çık önce. İnşallah Allah seni, o geride bıraktığın fosille terbiye etmesin.
***
Bu noktadan sonra, Tiktaalik fosilini okumak isteyenler devam etsin.
Bilimsel teoriler, güçlü gözlemsel ve deneysel incelemelerle desteklenen, bilimsel düşüncenin doğa olaylarını açıklarken sunduğu en kuvvetli önermelerdir. Dolayısıyla evrim teorisi bir iddia değil, yüzlerce yıllık bilgi birikiminin toparlamasıdır. 
Evrim teorisinin dayandığı temeller, sadece fosil kayıtları ile değil, moleküler ve gelişimsel biyolojik bulgularla ve genetik dizilim incelemeleriyle desteklenir. Yine de, evrim-karşıtı birçok kanaat önderinin (genelde son 50 yıldır birbirlerinden kopya çektikleri için) ısrarla  'EVRİMDE ARA FORM FOSİLİ!!!' takıntısında saplandığını görürüz. Evrimsel süreçte her canlının birbirinin ara formu olduğunu belirtelim, daha sonra Tiktaalik'in aslında neden harika bir ara form rolü üstlenebileceğini açıklayalım.

Tiktaalik Devonian dönemde, yani bundan 300-400 milyon yıl önce yaşamış olduğu düşünülen bir balık türünün fosili. Devonian dönemde dünyada ne var ne yok? Balık çeşitliliğinde bir patlama var. Bitkilerin ve böceklerin karaları istila etmesi var. Yapraklarını döken bitkiler var. Yapraklarını sığ sulara döken, bu sayede sığ suları besin bakımından çok zenginleştiren bitkiler var! Bir de rekabetin yoğun olduğu balıklar aleminde, besin bakımından zengin sığ suları mesken tutan Tiktaalik gibi hayvanlar var.

Tiktaalik, tarihsel çizelgede tetrapodların, yani dört ayaklı ve karada yaşayan hayvanların hemen öncesinde beliriyor. Tetrapodlar ile balıklar arasında, hayvanların form ve fonksiyon olarak ne tür değişimler yaşadığına güçlü bir ışık, adeta bir endüstriyel fener tutuyor. Kısmen suda yaşadığını gösteren solungaçları, fakat ara ara kafasını sudan dışarı çıkardığını gösteren bir boynu var! Tiktaalik, karadaki hayvanlar gibi bir boynu olan ilk balık fosili. Bunun dışında, vücudunu karada da desteklemesi gerektiğini gösteren, ve tetrapodlarınkileri andıran güçlü kaburgaları var. El kemikleri, kemiklerin şekli ve dizilimi bakımından bir balığın yüzgeçleri ile bir tetrapodun el kemikleri arasında, ve hatta bilek kemiklerinin dizilimine geçiş sağlamış olabilecek kemikler bile gözlemlenebiliyor.

Kısacası Tiktaalik, bir balık ile karada yaşayan bir tetrapod arasında, birçok form ve fonksiyondaki geçişi açıklayan, daha da önemlisi, balıkların karaya çıkmadan önce de bu adaptasyonları edinmiş olabileceğini gösteren, evrimsel biyolojinin mihenk taşı sayılabilecek bir fosil.
Yeni Akit'i kim işlettiyse, tebrik ediyoruz. Böylece bu fosile Bilim-Bilmiyim'de yer verebildik. Tiktaalik'i ve bulunuş öyküsünü dinlemek isterseniz, bizzat fosili keşfeden Neil Shubin'in kendisinden dinlediğimiz hikayesi ve daha birçok detayı şu cepyayınında bulabilirsiniz:

Resim: Yeni Akit sayesinde burada işlemekten gurur duyduğumuz kol fosil kayıtları. Panderichthys her hali ile mülayim bir balık yüzgecine sahipkenAcanthostega iğne oyası gibi işlenmiş tetrapod parmak kemikleri ile görenleri hayrete düşürüyor. Tiktaalik, balıklar ile tetrapodlar arasında parmak kemiklerinin uğradığı form değişikliğine güzel bir örnek.


Not: Haberi bulan Babür Erdem'e çok teşekkürler!








20 Mayıs 2015 Çarşamba

Geçmişten günümüze bilimde kadına şiddet



Bu sefer Türkiye medya tarihinde uzun bir yolculuğa çıkıyor ve Geçmiş Gazete aracılığıyla, 1960ların tehlikeli dehlizlerinden bulup çıkardığımız bu haberi inceliyoruz.

Haber, bilimsel bir gelişmeyi muştuluyor: ''Kocalar arada bir eşlerini dövmelidir''.
''Kadınlara atılan dayak, çok zaman müspet netice veriyor. [...] ...dayağın bazı izdivaçları yıkılmaktan kurtardığına.[...] dayağın çok defa faydalı olduğuna kanaat getirmişlerdir....Doktorlar, erkeğin karısını dövmesinin gerek erkeğin, gerek kadının ruhunda mevcut çok köklü birtakım ihtiyaçlara karşılık verdiğini de ilave etmektedirler. Yine aynı bilginlere göre, karısını kayışla veya sopayla döven kocalar, evlerine son derece sadık erkeklerdir.''
Okuduklarınız karşısında göz bölgenizde kanlanma, derinizde çekilme oldu mu? Kim bu habis ruhlu araştırmacılar? Dr. John E. Senel kim?
Literatür kazan, bilim-bilmiyim kepçe, orjinal araştırmayı bulduk. Başyazarın ismi, elbette yanlış yazılmış, doğrusu, Dr. John E. Snell olacak.


Diğer yazarların ismi doğru, ve çok şükür ki haberin tek doğru kısmı bu. Zira, haberde de belirtildiği gibi şiddet gören 37 kadını inceleyen bu araştırma, dayak atmanın kadına ve evliliğe iyi gelip gelmediğine yoğunlaşmıyor. Makale, şiddet gören ve bunun için polise başvuran kadınların bulundukları hanede aile dinamiklerini araştırıyor (Erkekte cinsel yetersizlik bulgulardan biri).

***

Türkiye'de medya, o günlerden bugünlere epey yol kat etmiş görünebilir, neyse ki günümüzde dayak övücülük gazeteciliğin dipsiz kuyularında bile mevcut değil. Yine de, kadına şiddeti normalleştiren ve sık sık karşımıza çıkan şu örnekleri ve benzerlerini unutmayalım. İlki, Milliyet Blog'dan. Daha sonra, 'dövdükten sonra sizinle sevişen kocalarınıza aldanmayın, dayak kötüdür :(' mesajı ile devam eden yazının, kullandığı başlık ve girizgah, iki tarafın onayı olmadan gerçekleşen bir şiddet söz konusu olduğu için mide bulandırıcı (bunu söylemeye gerek var mı?):



İkincisi, TRT haber'dan video haber. Buyrun, hiç sevmediğiniz kadın şoförlerin FECİ DAYAK yemesini zevkle izleyin:


 Gazeteciliğin kadına şiddeti gizliden gizliye pohpohlamayı bıraktığı ve bunun için bilimi kullanmadığı müspet bir istikbal dileğiyle.






6 Şubat 2015 Cuma

Bozulmasın Diye Kuruttuk

Radikal gazetesi artık yazılı basın camiasını terketmiş olsa da sanal alemden tüm insanlığı trollemeye devam ediyor.

Kuru incir gibi büzüşmüş rahmetlinin hala yaşıyor olabileceğinin tıp uzmanları tarafından iddia edildiği yazılmış olsa da, doğruyu öğrenmek için çok uzağa gitmemize gerek yok. Aynı haberin bir sonraki paragrafında, bu iddianın aslında Budist ruhani ulema tarafından ortaya atıldığını öğreniyoruz:
 Bedeni inceleyen Budist akademisyenler, 200 yıl önce meditasyona geçtiği düşünülen mumyalaşmış rahibin hala ölmediğini, rahibin “derin meditasyonda" olduğunu iddia etti.
 Mükemmel şekilde korunmuş [...] mumyanın aslında hala derin meditasyonda olduğu ve “tukdam” denilen çok özel bir ruhsal evrede olduğunun tahmin edildiği ifade edildi.
200 yıldır ölü, hatta mumyalanmış olmanın tıbben tartışılacak bir yanı yok. Adamcağızın hali ortada. Radikal hala neden bahsediyor?
Hocam rahip çürüdü, tuvalete gidebilir miyiz?

Not: Haberi getiren @kubuzetto'ya teşekkürler.